Ferhat Tunç “Çığlıklar ülkesi” ile geliyor
Ferhat Tunç’un son albümü olan “Ateşte Sınandık”ın üzerinden iki yıl geçti. Bu iki yıl sanatsal çalışmalarının yanısıra yoğun baskılarla karşılaştı. Soruşturmalar, baskı ve tehditler, hakkında açılan davaların yoğunluğu içinde Tunç yeni şarkılar da yaptı. Ve şimdi ‘Çığlıklar ülkesi’ ile sevenleriyle buluşuyor. Ferhat Tunç’la yeni albümünü konuştuk.
Yeni albüm hazırlıklarını ne zamandan beri sürdürüyorsunuz? - Zaman buldukça yeni şarkılar yapmayı ihmal etmedim. Bu zorlu iki yılın ardından yeni bir albüm için koşulların olgunlaştığını söyleyebilirim.14 şarkının yer alacağı yeni albümün altyapı çalışmalarını bir aydır sürdürmekteyim. Bu yeni çalışmayı daha önceki albümlerimin yönetmenliğini yapan ve dinleyicilerimizin Ahmet Kaya’nın albümlerinden de tanıdıkları sevgili Osman İşmen ile birlikte yürütüyoruz.
* Albümde ağırlıklı olarak işlediğiniz tema nedir? - Albümün teması ülkemizin gerçekleri üzerine oluştu. Ben bu gerçeklerin sanatçısıyım, sözcüsüyüm. Dolayısıyla bu temanın dışına çıkmayı ihanet sayarım. Anlamsız ve duyarsız sahte ilişkilerin sanatçısı olmak yerine halkımın ödünsüz, devrimci bir sanatçısı olarak kalmayı önemsiyorum. Dolayısıyla albüm, bu değerleri yücelten ve ülkemizde giderek bir çığlığa dönüşen hayatların sesini ve ruhunu yansıtacak nitelikte. Ağırlıklı işlediğim konuların başında toplumsal hayatımızı bir kâbusa dönüştüren savaş gelmektedir. Kürt sorununda barışçıl, demokratik çözümü ve Alevilerin demokratik haklarını savunma duyarlılığıyla hazırladığım şarkıların yanı sıra doğup büyüdüğüm kent olan Dersim’in dili ve değerleri de albümde önemli bir yer tutacak. [/I]* Diyarbakır olayları ve Diyarbakır çocukları da var albümde… -[i] Evet, Diyarbakır çocuklarının direnişi bana ilham kaynağı oldu. Sapan, taş olan o körpecik yüreklerin çığlığını, kavgasını şarkılaştırmak zor olmadı benim için. Öteden beri tanık olduğum birçok olayı şarkılaştırmış biriyim. Dolayısıyla Diyarbakır sokaklarında panzerlere ve biber gazlı bombalara karşı elinde taşlarla karşılık veren çocukların cesareti beni çok etkilemiştir. Albümde bir şarkıyla bu cesareti anlatmaya çalıştım.
“Hey vurmayın
Sabır taşımı çatlatmayın
Daha büyümemiş körpecik
Kalbimi kanatmayın
Diyarbekir benim özümdür
Güneşimi karartmayın.” * Yaşanan olaylar kuşkusuz herkesi etkiliyor; Bir sanatçı olarak sizi de etkilemiş. Birçok albümünüzde de benzer acıları gündeme getirdiğinizi gözlemlemek mümkün… - Evet, mutlaka etkiliyor hepimizi. Kendine insanım diyen herkesin mutlaka bu yaşanan olaylardan etkilenmesi de gerekiyor. Aksini düşünemiyorum. Ama bu etkilenmeyi bir mücadele azmine dönüştürmek önemli. Daha önceki albümlerimde de benzer olayları işlemeye çalıştım. Bu anlamda ortaya çıkan birçok şarkımın hala milyonlarca insanın dilinde olması bu nedenledir.
90’lı yılların en büyük dramı olan faili meçhul cinayetler ve kayıplar benim şarkılarımla daha çok gündeme geldi. Savaşa Hayır demeyi ve bu “hayır” ı Türkiye’nin bütün bölgelerinde halka taşımış olmayı kendi adıma önemsiyorum. Gittiğim bütün bölgelerde gördüğüm sıcak ilgi ve sevginin temelinde ülkemizin bu can alıcı sorunlarını şarkılaştırmış olmam yatmaktadır. Ancak ben sadece şarkı söylemekle yetinen bir sanatçı olmadım, olmakta istemedim hiçbir zaman. Bir sanatçı olmanın yanı sıra, insan hakları alanında ve mücadelesinde bir sıra neferi olmayı önemsedim. Şarkılarımın yetmediği yerde konuştum ve zaman zaman yazdıklarımla kendimi ifade etmeye çalıştım.
* Aynı duyarlılığı Türkiye’deki sanat cephesinde göremiyoruz. Neden? - Çünkü toplumda genel olarak var olan bozulmanın bir alanını da kültür-sanat alanı oluşturuyor. Sanatçı adı altında birçok kişi olmadık rezillikler sergilemekten geri durmuyor. Yaşadığı çağa tanıklık etmek, bir parçası olduğu gerçekler karşısında bir tavrın, bir duruşun sahibi olmak yerine kolay tercihler gösteriliyor. Bunlar birer eleştiri konusu elbette. Aşmak ise her birimizin ortak görevidir diye düşünüyorum.